Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: EDEBİYAT
    Konu: İntibah


Yazarı: NAMIK KEMAL
ESERİN ADI: İNTİBAH
A. YAZARI: NAMIK KEMAL
B. BASKI YILI: 1973
C. SAHİFESİ: 128
D. BASILDIĞI MATBAA: SULHİ BARAN MATBAASI

A.ESERİN ÖZETİ :
Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Ali Bey,yirmi iki yaşlarında ii bir eğitim ve öğrenimgörmüş bir gençtir. Yalnız hayat tecrübesinden yoksundur. 19.yy’ın seçkin gezinti yerlerinden biri olan Çamlıca’da dolaşırken çok güzel bir kadınla tanışır. Kadının adı Mahpeyker’dir. Genç adam, ilk karşılaşmada ilgi duyduğu bu kadını derin bir aşkla sevmeğe başlar. Bu ilk tanışmadan sonra hemen her hafta Mahpeyker’le buluşmak üzere Çamlıca’ya gider. Oysa kadının kirli bir geçmişi vardır ve Ali Bey’in sevgisine layık değildir. Bu durumun farkında olmayan ve onu da kendisi gibi temiz bir sevda içinde hayal kuran genç adam, kısa zamanda evini ve işini ihmal etmeye başlar. Zamanla geceleri bile evine uğramadığı olur.
Bir süre sonra ailesi, Ali Bey’in durumunu öğrenirler. Onu, zor kullanarak, bu durumdan
kurtarmaktan için başka çarelere başvururlar. Delikanlının annesi oğlunu dış etki ve bağlardan kurtarmak için eve genç ve çok güzel bir cariye alır. Cariyenin adı Dilaşub’dur. Bu cariye temiz, saf, iyi ahlaklı bir gencecik kızdır. Annenin amacı, Ali Bey’in Dilaşub’u sevmesi, böylelikle yakasını sokak kadını Mahpeyker’den kurtarmaktır. Ne var ki, iyi düşünülmüş bu çare umulanı vermez; Ali Bey, Dilaşub’un farkında bile değildir. Her geçen gün çoğalan bir sevdayı Çamlıca’ya, Mahpeyker’e taşımaya devam eder.
Aradan bir süre geçmiştir. Bir seferinde yine sevgilisine gidip onu evinde bulamayan Ali Bey, bir tesadüf ve küçücük bir inceleme sonucu, onun nasıl bir kadın olduğunu öğrenir. Büyük bir sarsıntı geçirir. O, bu sarsıntılarla bocalarken, annesi ustalıkla Dilaşub’u yeniden karşısına çıkarır. Avunmak ihtiyacı ile yanan genç adam bu sefer genç, güzel cariye ile ilgilenir. Dilaşub da zaten çoktan beri Ali Bey’i sevmektedir. Evlenmeleri kararlaştırılır.
Öte yandan Ali Bey’in kendisine uğramadığını gören ve sebebini araştıran Mahpeyker, durumu öğrenince büyük bir öfkeye kapılır; iki gençten intikam almaya karar verir. Birçok tanıdıkları aracılığı ile hazırladıkları iftiraları yağdırmaya başlar. Bu iftiraların ağırlık noktası, Dilaşub’un da, kendisi gibi, iffetsiz bir kadın olduğu şeklindedir. Ali Bey, kısa zamanda bu iftiraların etkisinde kalır. Onun karısına olan sevgisi zaten bir tesellinin ucuna bağlanmış bir düğümden ibaret olduğu için, çabucak kine ve düşmanlığa döner. Nihayet bir gün karısını adam akıllı azarlar, döver: bununla da yetinmez, genelevlerden birine kapatılmak üzere zavallıyı bir esirci tellalına satar. Esirci tellalı aslında Mahpeyker’in adamlarındandır. Dilaşub’u alıp doğru Mahpeyker’e götürür. Mahpeyker, paralı ve genç sevgilisini elinden almış olan mazlum kadını, kendisine bağlı evlerden birinde sermaye olarak

kullanmaya başlar.
Üst üste uğradığı gönül kırıklıkları ve yaşadığı düzensiz hayat Ali Bey’in sağlığını sarsmıştır. Bunun sonucu olarak hastalanır. Oğlunun kötü bir sona gittiğini sezinleyen annenin de hastalığı artar; sonunda bu kahırlara dayanamayarak ölür.
Ali Bey’e karşı olan kini bir türlü sönmeyen Mahpeyker, Dilaşub gibi onuda büsbütün mahvetmek kararındadır. Bu kararını gerçekleştirmek üzere bir plan düzenler: Ali Bey’i bir eğlenti evine çağıracak ve orada bir yolunu bulup öldürecektir. Kocasını her zaman sevmiş olan, hala da seven Dilaşub, bu planı öğrenir. Büyük zorluklarla, gizli yollardan ona haber salar, hakkındaki kötü hazırlığı kendisine bildirir. Bu habere önce inanmayan Ali Bey, gittiği evde durumun gerçekten de böyle olduğunu öğrenince bir yolunu bulup kaçar ve kurtulur. Eşinin kurtuluşundan dolayı büyük bir mutluluk içine düşen Dilaşub, onun kaçarken bıraktığı paltosuna sarılır ve yatağına girer. Biraz sonra genç adamı öldürmekle görevli kiralık katil odaya girer. Karanlık odada göz yordamı ile aranırken, köşede paltolu birinin uyuduğunu görür; usulca yanına sokulup elindeki bıçağı kalbine saplar, kadıncağızı öldürür.
Bu arada Ali Bey, karakola gitmiş birkaç emniyet görevlisi alarak yeniden eve dönmüştür. İçeri girip de Dilaşub’un kanlar içinde yüzen cesedini görünce çılgına döner. Tam o sırada dudaklarında zalim bir tebessümle, içeriye Mahpeyker girmektedir. Kendini kaybeden Ali Bey, Dilaşub’u öldüren bıçağı kapıp Mahpeyker’i delik deşik eder ve yanındaki emniyet görevlilerine teslim olur.
Ali Bey; artık herşeyi, sağlığını, sevdiği kadını, şeref ve onurunu, servetini yitrmiş zavallı bir insandır. Bu büyük elem havası içinde bir süre hapishane köşelerinde sürünür ve birgün tam bir hüsran içinde son nefesini verir.
3. MUHTEVA BİLGİSİ
A.ANA FİKİR :
Karşılaştıkları olaylar hakkında derinlemesine değerlendirme yapmadan karar veren insanlar çoğu zaman yanlış yaparlar. Ve ne yazık ki bu karardan dönmeleride çok zor olur. Genellikle son pişmanlık fayda etmez.
B. ALINACAK DERSLER :
Güvendiğimiz insanları iyi tanımamız lazımdır.
Sevdiğimiz insanları seçerken çok dikkatli olmalıyız.
Kalbimizin sesini dinlerken beynimizin de sesini dinlamaliyiz.
Aşık olunmaması gereken kişilere aşık olanların hayatları alt-üst olur.
Seçimlerimiz yaparken sonuölarını göz önünde bulundurmalıyız.
Kaybedecek birşeyi olmayanlar hiçbir şeyden korkmazlar.
Düşünerek karar vermeliyiz.
Bir anlık zevkler uğruna hayatımızı karartmamalıyız.
B.OLAYIN KİŞİLERİ VE TAHLİLLERİ :
(1) FİZİKİ TAHLİLİ
ALİ BEY : Yirmi bir, yirmi iki yaşlarında yakışıklı bir delikanlıdır. Sarı benizli, kızların dikkatini toplayacak derece çekicidir. Mahpeyker’in ona vurulmasının tek sebebi de onun bu karşı konulmaz çekiciliğidir.
MAHPEYKER : Boyu posu gayet düzgün, siyahımsı samur saçlı, ince düz kaşlı, noktalı yeşil gözlü, çekme burunlu, ufacık ağızlı, kor dudaklı bir kadındır.
ATIF BEY :Aşağı yukarı Ali Bey’le aynı yaştaydı. Zarif biri olan Atıf Bey terbiyeli olduğu kadar düzgün giyimli ve bakımlı bir adamdır.
MESUT BEY : Ellili yaşlarda olan Mesut Efendi’nin şakaklarına aklar düşmüş, yüzünde çizgiler belirginleşmiştir. Terbiyesini dış görünüşüyle açığa çıkarır.
FATMA HANIM : Ali Bey’in annesi olan Fatma Hanım, özellikle kocasının ölümünden sonra iyice yaşlanmıştır. Ölmeden önce oğlunun mürüvvetini görmek ister.
ABDULLAH EFENDİ: Çok zengin olan Abdullah Efendi, Suriyeli bir Arap’tır. Yaşı yetmişi geçtiği halde kadın, kız peşinde koşmaktan kendini alamaz. Yüzüne bakılamayacak kadar suratsız, çirkin bir adamdır. Yüzü çiçek bozuğundan delik deşik, rengi zenci hurması denilecek derecede koyu esmerdir. Gözü de hastalıklardan dolayı hem pereli hem de çipildi. Alt kısmı frengiden dökülmüş çentik, yarım burnu; fırça yüzü görmemiş çürük dişleri; uyuz hayvan tüyü kadar seyrek bıyık ve sakalı, yüzünün korkunçluğunu bir kat daha arttırmaktadır.
DİLAŞUB : Vücudunun tüm güzellikleriyle tam bir melektir. Güzelliğiyle Ali Bey’i etkileyen Dilaşub, saçları sırma gibi sarı; alnı duru ve beyaz; tatlı mavi gözleri ve gülpembe yanaklarıyla çok çekiciydi.
(2) RUHİ TAHLİLİ
ALİ BEY : Vatanımızın kültür merkezi olan İstanbul’da büyümüş, özel öğretmenlerden ders almış, çok muhteşem şekilde öğrenim görmüştür. O kadar ki; daha on yaşına bastığı zaman birkaç yabancı dil öğrenmişti. Ali Bey’in terbiyesine ve davranışlarına bakanlar kendisini adeta bir melek zannederlerdi. Fakat Ali fazlaca sinirli ve kanı oynak birisiydi. Bunun neticesi olan hiddetini, aldığı terbiye ve gördüğü şefkatli muameler sayesinde, herhangi bir şeye karşı lüzumundan fazla, adeta esirlik derecesinde düşkünlüğü hemen her halinden anlaşılırdı. Her neye merak sarsa, bütün işlerini bir yana bırakır, dünyayı unutur, sadece onunla meşgul olurdu. Bir şeyi arzu eder de gerçekleştirmesinde küçük bir engele rastlasa, arzusu ne kada önemli olursa olsun, onu gerçekleştirmek için en büyük fedakrlıktan çekinmezdi. Hatta ufak bir emeline ulaşamayınca günlerce hastalanır; geceleri gizli gizli ağlardı.
MAHPEYKER : Terbiye ve ahlak bakımından Ali Bey’in tamamen zıddıydı. Alçak ve namussuz bir aileden yetişmiş; daha on dört, on beş yaşına gelmeden rezaletin her çeşidini öğrenmişti. Biraz okuyup yazma öğrendiği ve hemen bütün şahitlerini İstanbul’un tanınmış aşifteleriyle geçirdiği için şeytani zekası çok gelişmişti. İstediği adamı elde edip ona keyfinin istediği şekilde tahakküm ederdi. Son derece şehvet düşkünü olduğu için hoşlandığı erkekleri bin cilveyle hükmü altında tutmak ister ve bunu daima ustalıkla becerirdi. Yakışıklı erkekleri gerçekten severdi; fakat yılan bir adama nasıl sarılırsa bu da öyle sarılmak isterdi. Ve o erkeğin yalnız kendisine ait olmasını isterdi.
ATIF BEY : Ali Bey’in iş arkadaşı olan Atıf Bey en az Ali Bey kadar terbiyeli ve karakterli bir insandır. Kısa zamanda Ali Bey ile canciğer arkadaş ve sırdaş olmuştur. Fikirleri ve nasihatlarıyla Ali Bey’e yardımcı olmaya çalışmaktadır.
MESUT BEY : Atıf Bey’in dayısı olan Mesut Bey İstanbul’un her köşesine sokularak çeşitli olayların içinde yoğrulmuş, dünyanın kaç bucak olduğunu anlamış, tecrübeli bir adamdı. Kötülerin düşmanı iyilerin dostuydu.
FATMA HANIM : Oğlunu gayet terbiyeli ve olgun şekilde yetiştirmeye dikkat ederdi. Oğlunun başına gelebilecek en ufak kötülük onu mahfederdi. Özellikle Mahpeyker’e aşık olduktan sonra oğlunun geleceğinden şüphe eder olmuştu. Asıl isteği ölmeden önce hayırlısıyla oğlunun mürüvvetini görmekti.
ABDULLAH EFENDİ : Suriye’nin en alçak, en ahlaksız adamlarından biriydi. Ortak olduğu tüccarları batırarak çok para kazanmış, bin bir hile ve düzenbazlıkla servetini kat kat arttırmıştı. Mahpeyker’le tanıştıktan sonra ona büyük bir ilgi duymuştur.
DİLAŞUB : Bir cariye olarak Ali Bey’in evine girmiştir. Ali Bey’le evlendikten sonra iftiraya uğraması sonucu satılmış ve Mahpeyker’in eline düştükten sonra bin bir sıkıntı ve işkenceye göğüs germiştir. Aslında Ali Bey’i gönülden sevmektedir.

TÜR BİLGİSİ :
Edebi eserler insanla ilgili gerçekleri vermeye çalışırlar. Yazar, ister yaşadığı zamanla ilgili olayları ister, yaşamadığı olayları ele alsın, içinde yaşadığımız dünyadan aldıklarını kullanarak gerçeğe uygun bir dünya kurarlar.
Gerçekler dünyasında aldıklarını kullanarak gerçeğe uygun bir dünyayı anlatan edebi eserlerin başında roman gelmektedir. Roman, olayları anlamak ve anlatmak ihtiyacından doğmuş bir edebi türdür. Pek çok romancı, bir olayı değil, bir hayatı veya hayatın önemli bölümlerini anlatmayı amaç

edinmiştir. Bu sebeple uzun bir hikaye olarak da tanımlanan romanda olaylar ve kişilerin sayısı fazla olmakta, karakterlerin incelenmesine, ruh çözümlemelerine daha çok yer ayrılabilmektedir. Bunlar aynı zamanda romanı hikayeden ayıran en önemli özelliklerdir. Romanda hikaye değil, hikayeler anlatılır. Karakterler, hareket ve olaylar zinciri olmadan bir hikayenin yazılması çok zordur. Romanlar geniş bir zaman dilimini içerir. Olayların öncesi ve sonrası da anlatılır.
Genel olarak romanlarda da hikayelerdeki gibi plan uygulanır. Giriş: Yer. Zaman, kişi ve dekorlar anlatılır. Gelişme: Olaylar düğümlenir, kişiler türlü yönleriyle ele alınır, okuyucu merakı yoğunlaştırılır. Sonuç: Olayların düğümü çözülür, birtakım neticelere varılır.
Roman türleri : Romantik, realist, natüralist, psikolojik, polisiye ve tarihi olmak üzere roman türleri vardır.
(4) YAZAR HAKKINDA BİLGİ
A.YAZARIN HAYATI :
1840 yılında Tekirdağ’da doğdu. Annesi kendisi küçük yaştayken öldüğü için, büyükbabasının yanında büyüdü. Düzenli bir öğrenim göremedi. Özel öğretmenlerden aldığı derslerle ve kendi özel çabası ile yetişti. On yedi iken devlet memurluğuna girdi.Şinasi ile tanıştıktan sonra, küçüklükten beri bağlı olduğu divan şiirini bırakıp, edebiyatta batılı zevk ve anlayışa yöneldi. Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ne girip kendisini vatan ve özgürlük davasına adadı. Avrupa’ya kaçtı. Bir süre orada bu dava için çalıştı. İstanbul’a döndükten sonra İbret Gazetesi’ni çıkardı. Gelibolu’da mutasarrflık yaptı. 1873 yılında oynanan Vatan Yahut Silistre adlı tiyatrosunun uyandırdığı tepkiler üzerine Kıbrıs’a sürüldü. 1876 yılında, İstanbul’a geldi. İlk Meşrutiyet anayasasının hazırlanmasında çalıştı. İkinci Abdülhamid’le olan anlaşmazlıkları yüzünden yeniden sürgüne gönderildi. Midilli, Rodos ve Sakız adalarında hem sürgün hem de mutasarrıf olarak yıllarca kaldı. 1888 yılında Sakız adasında öldü. Vasiyeti gereğince, Gelibolu’da gömüldü.
Eserlerinin hemen hemen hepsini vatan ve özgürlük davası adına meydana getiren Namık Kemal, edebiyatın bütün dallarında eser vermiştir. Sanatçı olarak derin değil, fakat inançlı ve heyecanlıdır. Eserlerinde didaktik unsurlar en hakim temayı teşkil eder. Dil ve anlatımda külfetli, sanatlıdır. Şiirlerini kitap halinde yayımlamayan Namık Kemal’in –romanları dışında-
başlıca eserleri şunlardır:
Oyun : Vatan Yahut Silistire, 1873 ; Zavallı Çocuk, 1873 ; Akif Bey, 1874 ; Celaleddin Harzemşah, 1885 ; Kara Belâ, 1908.
Roman: İntibah, 1876 ; Cezmi, 1880
Eleştiri: Tahrib-i Harâbât, 1885; Takip, 1885; Renan Müdafaanamesi, 1908 ; İrfan Paşa`ya Mektup, 1887; Mukaddeme-i Celal, 1888
Tarihsel Yapıt: Devr-i İstila, 1871; Barika-i Zafer, 1872; Evrak-ı Perişan, 1872 ; Kanije, 1874; Silistire Muhasarası, 1874 ; Osmanlı Tarihi, 1889 ; Büyük İslam Tarihi, 1975.
Çeşitli: Rüya, 1893; Namık Kemal`in Mektupları, Ö.F. Akün , 1972

Hazırlayan: NAZİF AYYILDIZ
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |