Dursun Murat Özden

Şiddet ve Kadın


Bugünlerde insana ve diğer canlılara özellikle de kadınlara uygulanan şiddet konusu toplumun neredeyse birinci gündemini oluşturuyor.
Şiddetin insanoğlunun varlığından bugüne kadar var olduğu ve yaşamın bir parçası olduğu, hayatta kalma ve bir diğerine üstünlük kurma gibi gerekçelerle uygulanageldiği açıktır. İlkel yaşamdan bugüne binlerce yıl süren sosyal yaşamın oluşması ve uygarlaşma sonunda bile bu gerekçeler hiç değişmemiştir. İnsanlar bu gerekçelerle hemcinsleri de dahil olmak üzere etraflarındaki diğer canlılara şiddet uygulamaya devam ediyorlar.
Son zamanlarda şiddete maruz kalanların çoğunluğu KADIN olduğu için tartışma da bu eksende devam ediyor. Tartışmanın özünü erkek tarafından kadına uygulanan şiddet oluşturuyor. Muhatabın sadece KADIN olması nedeniyle bir erkeğin ona uyguladığı şiddetin hastalıklı bir davranış olduğu herkes tarafından kabul görüyor. Doğal olarak bunun tersi de geçerlidir.
Peki ya bir kadının diğer bir kadına uyguladığı şiddet?
Yani kaynanalar ve gelinler arasındaki önüne geçilmez mücadele ve sonunda ortaya çıkan şiddet.
Sosyal hayatın karanlık dehlizlerine gizlenen bu şiddet türü ne yazık ki toplumun okumuş okumamış, inançlı inançsız tüm kesimlerinde cereyan eden bir olgudur ve yine herkes tarafından ya böyle bir şey yokmuş gibi davranılmaktadır ya da bu konu konuşulmak zorundaysa, benzer durumlarda her zaman yapıldığı üzere mizaha başvurulmaktadır. Konu ile ilgili sayısız fıkra vardır, ve hatta türkülere bile konu olmuştur.
Bu sorun, güya uygarlaşma sonucu sosyal hayatın uğradığı değişimler bahane edilerek varlığını sürdürmeye devam ediyor. Kırsaldan kente akan nüfus, çekirdek aile kavramı, kadının sosyal statüsünün gelişmesi bu sorunu her gün biraz daha ağırlaştırıyor.
Kentte yaşayan, çalışan ve statü kazanan kadın bir önceki nesle hiç itibar etmiyor diyebilirsiniz, ancak iletişimde yaşanan gelişmeler nedeniyle kırsalda yaşayan kadın da aynı durumdadır. Çünkü bu bağlamda kadının kadına şiddet uygulaması için illa bir arada yaşamaları gerekmiyor, var olmaları, mücadeleyi başlatmak için her iki kadın için de yeterli bir neden sayılıyor.
En fazla hangisi hangisine yapıyor gibi anlamsız bir tartışma ile olayı saptırmadan ve özünden uzaklaştırmadan konuşulması gereken bir konu. Çünkü birbiriyle mücadele eden bu iki kadın hem kendilerine ve hem de çok sevdiklerini iddia ettikleri erkeğe büyük zarar vermektedirler. Burada erkek en savunmasız, en çaresiz halindedir, çünkü hem oğul hem de koca olan erkeğin seçme, taraf tutma şansı bulunmamaktadır. Münferit olaylarda haklı olanın yanında yer almaya çalışsa da son tahlilde arada kalan erkek için tarafların hangisinin haklı hangisinin haksız olduğunun da bir önemi yoktur.
Sonuçta arada kalanların başına ne geliyorsa bu erkeğin başına da o gelir, asıl şiddet her iki kadın tarafından bilerek veya bilmeyerek bu erkeğe uygulanır.
Şiddetin her türlüsünde olduğu gibi bu türünde de çözüm “diğerlerine” oldukları halleriyle saygı duymaktan ve hayat hakkı tanımaktan geçiyor sanırım.

Dursun Murat Özden – 20.02.2015, Ankara