Dursun Murat Özden

Hayal Etmek İyidir


Mevcut iktidar uzay projesini açıklayınca ortalık biraz karıştı. Artık hiç kimsenin yok sayamadığı iç ve dış sorunlar, herkesin iliklerine kadar hissettiği pahalılık, olağan hale gelmiş olan yolsuzluk, bütün bunların sonucu olan yoksulluk orta yerde dururken uzay işi de nereden çıkmıştı? Daha önce açıklanmış ancak gerçekleşmemiş diğer “uçuk” projelerden biri galiba diyenler çoğunlukta olmakla beraber, mevcut sorunları örtmek için açıklanmış bir “halkla ilişkiler” çalışması diyenler de yok değil.
Ülkemizde henüz bir işi gerçekten yapmak ile o işi gösteriş için yapar gibi görünmek arasındaki fark çok iyi anlaşılmamış olduğu için açıklanan bu projeye de şüpheyle yaklaşmak son derece doğal.
Sonuçta iktidarın her söylediğine sorgusuz sualsiz inanan bir kesim karnından gelen gurultulara aldırmadan uzay rüyaları görmeye başlarken iktidarın her söylediğine sorgusuz sualsiz karşı çıkan başka bir kesim ise bulabildiği her malzemeyi kullanarak açıklanan projeyle dalga geçmeye başladı. Tarih bu iki grupta yer alan insanlardan ne kendilerine ne de başkalarına bir yarar gelmediğini gösteren örneklerle doludur.
Hem iktidar yanlısı hem de karşıtı gruplar içinde yer alan uyanık bir grup insan ise bu projeden nasıl ekmek yeriz diye düşünmeye, işe nasıl dahil olacaklarını sorgulamaya, adam ayarlamaya vs. başladılar. Yine tarih bu tip insanların da bu projelerden bir şekilde yarar sağlayabildiklerini ancak projelerin amacına ulaşabilmesi için zerre katkılarının olmadığını gösteren örneklerle doludur.
Peki açıklanan uzay projesi gerçekte nedir, uçuk mudur, gerçekçi midir, zamanlaması doğru mudur, ülkemizin içinde bulunduğu koşullar dikkate alındığında yapılabilir midir, gerekli bütçe sağlanmış mıdır, vs.? Bunlar gibi daha nice sorunun cevabını muhataplarının vereceğini umalım.
Her ikisinin de amacı bulundukları yerlerde biraz daha kalmak olan iktidarı ve muhalefeti ve bunların taraftarlarını, tartışmalarıyla, atışmalarıyla baş başa bırakıp bir an için bu ülkede hayal kurmanın zorluğunu ve her şeye rağmen hayal kuran az sayıda insanın başına ise ne geldiğini hatırlamaya çalışalım.
Hayal kurmak, bir yeniliğin peşine düşmek, yeni bir fikir beyan etmek, yeni bir şey tasarlamak, bütün bunlara destek bulmak ve gerçekleştirmek neden bu kadar zor ve neden çoğu zaman istenmeyen, görmezden gelinen, yapanın bastırılması, konuşanın susturulması gereken eylemler olarak görülür?
Geri kalmışlığımızın ve gelişmekte olan ülkeler sınıfından bir türlü çıkamayışımızın sebeplerinden birisi bu olabilir mi?
Bana sorarsanız cevabım kesinlikle evet olacaktır.
Neden böyle düşündüğümü, önceki asırlarda gerçekleşmiş ve belgeleriyle bize ulaşan onlarca olayın yanı sıra bizzat yaşadığım diğer bir olayla açıklayayım:
Yıl 1974, 14 yaşındayım, Erzurum'da meslek lisesi birinci sınıftayım, maddi durumumuz iyi değil, okul dışında kalan tüm zamanlarda üç beş kuruş için çalışmak zorunda olduğumuz günler, okuldaki panoya asılmış bir ilan gözüme çarpıyor, TÜBİTAK Proje Yarışması ilanı. Merak edip okuyorum, heyecanlanıyorum, nasıl katılabilirim diye düşünüyorum, zor diyorum kendi kendi kendime, hadi başvurdum diyelim, kabul ederler mi, projeyi nasıl yapacağım, ne ile yapacağım, hadi kabul ettiler diyelim nasıl gideceğim, para yok pul yok. Bu arada proje düşünüyorum, o günlerde kütüphanede okuduğum dergilerden çok hoşuma giden ama henüz ülkemizde olmadığını düşünüp hayıflandığım yenilikler aklıma geliyor, bunlardan biri olan güneş enerjisi ile ilgili bir şey yapabilirim diye düşünüyorum. Neyse bir kaç gün ilanın asılı olduğu panonun etrafında dolandıktan sonra cesaretimi toplayıp müdür yardımcısının odasına gittim, ürkek bir şekilde ben bu ilandaki yarışmaya katılmak istiyorum dedim, şöyle bir bana baktı, muhtemelen okula gönderilen ve mecburen panoya asılan, böyle bir okulda öğrencilerin çok da ilgilenmediği bir çok ilan gibi bunun da bir kaç gün sonra sökülüp atılacağını düşünmüştü, neyle katılacaksın dedi bana. Biraz da çekinerek, güneş enerjisinden faydalanmanın yolları dedim, masanın diğer tarafına uzandı, bir kaç kağıt aldı ve bunları doldur dedi. Büyük bir rahatlama hissettiğimi hatırlıyorum, git ulan işine de diyebilirdi. Formları doldurup kendisine verdim, bir süre sonra başvurumun kabul edildiğini öğrendim, masrafları TÜBİTAK karşıladığı için gitmemde de bir sorun olmayacaktı ve ben rahmetli babamın dürbününden söktüğüm bir merceği telden yaptığım bir ayak üzerine oturtup güneşten gelen ışınların bu mercek vasıtasıyla bir noktaya odaklanacağını ve bu noktada elde edilecek ısı ile de yararlı işler yapılacağını anlatan bir düzenek ve poster hazırlayarak belirtilen tarihte Ankara'ya gittim. Sıhhiye, Zafer Çarşısı, Güzel Sanatlar Galerisi. Açılıştan bir gün önce bize ayrılan yerlere posterlerimizi asıp getirdiğimiz düzenekleri hazırlamak üzere salona gittim, bir sürü insan, anası babası, öğretmeniyle gelmiş bir sürü öğrenci. Muazzam bir kalabalık, şamata, gelen giden, posterler asıldıkça acaba sessizce geri mi dönsem diye düşünmeye başladım, benim hazırladığım poster de düzenek de diğerlerine göre çok basit kalmıştı, hiç bir albenisi yoktu, biraz ileride benim gibi garip garip etrafa bakan bir öğrenci daha gördüm, onun da posteri benimki gibiydi, bundan cesaret alıp yanın gittim, Van Lisesinden geliyordu ve Van Gölünde dalgalardan enerji elde etmeyi amaçlayan bir proje ile gelmişti, ilginçti, konuştuk biraz. Serginin devam ettiği günlerde doğudan gelen çok az sayıda öğrenci olduğunu fark etmiştik, hepimizin posterleri de malzemeleri de basit, toplama şeylerdi, ama diğer bölgelerden gelenlerin posterleri muazzam gösterişli, renkli, cafcaflıydı. Sergi boyunca öğretmenleri yanlarındaydı, konuşmaları, açıklamaları müthişti. Biraz ezilmiş hissediyordum ama aynı zamanda böyle bir ortama gelebildiğim için de gururluydum.
Sergi ve yarışma sona erdi, ben de Vanlı arkadaş da dereceye giremedik, katılım belgemi alıp Erzurum'a döndüm, okuldaki öğretmenlerim ilk defa bir öğrencilerinin böyle bir yarışmaya katılmasının verdiği gururla bana aferin falan dediler, sonra hayat normale döndü, her gün yaptığımız işleri yapıp her gün yaşadığımız hayatı yaşamaya devam ettik.
Şimdi size soruyorum: Bugün dünyada güneş enerjisinden yararlanmaya veya denizlerde ve göllerde dalga enerjisinden elektrik üretmeye yönelik onlarca çalışma ve uygulama var, 1974 yılında doğu illerinden gelmiş bu iki öğrencinin okudukları ya da duydukları bir şeyden esinlenerek ortaya koydukları fikirlerine ciddi olarak sahip çıkılsaydı, güneş enerjisinden veya dalga enerjisinden yararlanmaya yönelik çalışmaları bizim üniversitelerimiz, araştırma birimlerimiz yapsaydı, patentleri bizler alsaydık, cihazları bizler geliştirseydik ne olurdu?
Aradan yarım asır geçmiş, bugün hala aynı noktadayız, dünyada bazı ülkeler alıp başını giderken bizde hiç bir şeyin değişmediğini görmek çok üzücü.
Hayalleri olan insanlarla dalga geçen, önemsemeyen, engel olan, fırsat yaratmayan, olayı gösteriye dönüştüren ama gerçekleştirmek için çaba harcamayanlar başkalarına muhtaç olmaktan kurtulamazlar, ve muhtaç isen kontrol sende değildir.

Dursun Murat Özden / 11.02.2021 Ankara


Metal Klipsli Yuvarlak Plastik Mühür
Plastik Kelebek Mühür
T002/2 Mini Plastik Mühür
Metal Klipsli Yassı Plastik Mühür